“Üç Otuz Paraya” Kader!
17 Mayıs, 2014Ülkemiz tarihinin en büyük ve acı kazalarından biri yaşandı.
Türkiye’nin yine canı yandı!
Ailelerin ocağına ateş düştü.
Babalarını, eşlerini, evlatlarını kaybetti…
“Kader” sorumsuzlukların adı oldu!
Kestirip atıldı. Üç otuz paraya…
1800’lerle 1900’lü yıllar arasında yaşanan maden kazaları Başbakan tarafından Soma faciası ile kıyaslanarak, “ölümler” normalleştirilmeye çalışıldı!
İhmaller zincirinin getirdiği faciada, sorumluları aklamaya çalışan bakanın, acılı insanları tokatlayan başbakanın, protestocuyu tekmeleyen müşavirlerin ülkesinde işimiz her zamanki gibi siyaset yapmak değil mi?
1500 yıl önce “Dicle’de kaybolan koyunun hesabını bana sorun” diyen Hazreti Ömer’i örnek vermek işlerine gelmiyor nedense!
Somaya 19. yüzyıldan bakıp, 21. yüzyıla ders çıkartmak zihniyeti, yaşanan cinayet gibi kazalara daha gerçekçi değerler kattı mı?
Eskiler “Başımıza gelenler hep yokluğun bokuna!” derlerdi.
Şimdi “varlık içinde yokluk çektirmek!” kimlerin pisliği!
Özel sektöre devredilen madenlerdeki, sağlıksız, güvensiz çalışma ortamlarının ayıbına karşılık “biz suçluyuz” deme cesaretini gösteremeyenlerin mi?
21. yüzyılda teknoloji çağını yaşarken, “Kurallar yeniden gözden geçirilmelidir” diyerek, ölüyü geri döndürebilir misiniz?
Sorumsuzluklarınızın “cirosundan yaptığınız kar’larınızın bedeli” ocağına ateş düşen yüreği dağlı hangi ananın, eşin ve çocuğun hakkını karşılayacak? Bundan sonra boğazına giren lokmaları hangi vicdanla midenize indireceksiniz?
Acılar unutulmamalı. Resmedilmeli acıların rengi. Yüzlerine tokat gibi inmeli.
Soma’da milletçe yüreğimizi dağlayan “katliam” gibi kazanın üzüntüsü ve çaresizliği içinde kaldık.
Sistemi sorgulamak için, Adam Smith’in, vahşi kapitalizminin ideolojik ve çıkarcı rüzgârına kapılmadan, yani “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” demeden, yaşadığımız maden faciasında yaşamını yitirenlere karşı “bırakınız ölsünler” manasına gelen bir felsefeyi vahşi kapitalizme teslim etmemeliyiz.
Her seferinde altta kalanın canının çıktığı, vahşi kapitalizmin sonuçlarıyla yüzleştiğimiz acılar, felaketler, yoksulluklar, işsizlikler, eşitsizlikler, borçluluk, çaresizlik, baskılar asla kaderimiz ve fıtratımız değildir, olmamalıdır.
Zihniyetlerin hastalıklı uygulamalarını tedavi etmez ve Türkiye için köklü bir değişim sürecinin mücadelesini bizler yapamazsak birilerinden “vicdanlı” bir adım beklemek hayalcilik olacaktır.
Şunu biliyoruz ki güvenlik önlemleri ve güvenlik artırıcı sistemli çalışmalarla, en iyi ekipman ve teknik olanaklarla, önleyici adımlar ve kurtarma olanaklarıyla her iş sahası için riski azaltmak mümkün. Türkiye'de kazaların önlenmesi için daha çok yatırım yapılması gerekiyor.
Gemicikler, kutucuklar, arsacıklar varken fıtratında ölüm olan “üç otuz paralık kadere” yatırım yapılır mı?
Yatırım; Ölümü madencinin alın yazısına dönüştürmeden, ölümle sonuçlanan felaketleri bu mesleğin üzerine giydirmeden yaşatmaktır…
Benimde hafızam 700 yıl öncesinde Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey’in akıl hocası Şeyh Edebali’ye uzanıyor;
Ey oğul diyor Şeyh Edebali;
Beysin!
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana
Güceniklik bize; gönül almak sana
Suçlamak bize; katlanmak sana
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana
Ve Türk halkı bağırıyor “Adalet” hani bana?
Başbakan da bağırıyor “Ahlaksızlarrrrr”
********
Karikatür; Ercan AKYOL
Yorum Ekle
Yazarın diğer yazıları
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Bergüzar Korel: Tam zamanlı anneyim
Ünlü oyuncu şu sıralar ailesiyle vakit geçirdiğini belirterek “Tam zamanlı annelik günlerimiz çok güzel geçiyor. Evdeyim, çocuklarımla birlikteyim, bol bol dinleniyorum” dedi. Geçtiğimiz ...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Felçte altın saatleri kaçırmayın
Felç belirtileri başladığında ilk 4,5 saat içinde acil tedavinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Derya Uludüz ‘‘Bu durumda dakikalar hatta saniyeler çok kıymetli. Hastanın en hızlı şekilde bir inme merkezine yönlendirilmesi gerekir’’ uyarısında bulundu.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.