Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

Gül ve Ekmek

08 Mart, 2013

   “Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü.

   Erkek toplumunda kadın olarak, adaletsizlikten nasibimizi bolca alıyoruz.

   Güçlü olanın güçsüzü maddi manevi tanklarla, tüfeklerle acımasızca ezip geçtiği, hukukun, evrensel kriterlere göre hukukun- üstünlüğü olmadığından gücünü, dolayısı ile mezalimini, Allah yarattı demeden artırdığı bir düzenden söz edebiliriz!

   Kadın, çocuk, hayvan, engelli ve çevre hakları…

   Erkekler mi? Onlar bu işin neresinde?

   Bu işler laf ebeliğiyle, şişinmelerle, göz boyamacı laflarla, efece kafa tutmalarla insanlık vicdanında giderek azalan notlarımızı yükseltebilir mi?

   Aynı dersten yüz yıldır çakmak ayıp değil mi?

   “Kadınlar günü niye kutlanır ki?

   Sevgililer günü, anneler günü, babalar günü vs. vs...

   Özel gün ve haftalardan biri mi?

   Yoksa güzel günler adına yapılan, aydınlığa/ çalışma haklarını kazanmak için bu yolda canını feda eden kadınlarımızın şanlı mücadelesi mi?

   Derken; aslında önemli olan bugünü nasıl anlamamız gerekiyor. Tüketim azgınlıkları ile insanın kafasını karıştırıyorlar. Tüketim duygusunu şehvet ve arzuya dönüştürerek, sosyal hayatı katlediyorlar.

   Bu konulara; sistemin yarattığı tüketim oburluğunu kışkırtan dayatmalardan biri...’ diye bir tarafta çemkirenler de var.

   “Yahu, ne olursa olsun! İyilik, güzellik, hoşluk, insaniyet, hakkaniyet açısından bir vesiledir en azından” diyenlerde var…

   8 Mart tarihi “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR” günüdür. 

  Bugün günün önemine dikkat çeken, en sıkı feministten daha da ateşli erkeklere, politikacılara kadar, yüceldiğinizi dikte eden kurumlarla beraber bugünü sırf tüketim aracı olarak görenlerin bu günü nasıl kullandıklarını yaşarsınız.

   Oysa bugün; kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği temsili savaşın başlangıcı 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilmektedir. 

   1908 New York:15.000 kadın daha kısa çalışma saati, daha iyi gelir ve oy hakkı için yürüdü. Doğum izni istedi. 

   Kullandıkları slogan “Ekmek ve Gül” idi. 

   Ekmek yaşama güvencesi, karın tokluğunu, gül ise daha kaliteli yaşamı simgeliyordu.

   James OPPENHEIM’ın Ekmek ve Gül başlıklı şiirinde; Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara “Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”

   Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz 

   Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar 

   Ve hâlâ biz analık ederiz onlara 

   En zorlu iş, en ağır emek 

   Ve çalışmak doğuştan mezara dek 

   Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz 

   Yaşamak için ekmek 

   Ruhumuz için gül istiyoruz! 

   Yürüyoruz yürüyoruz kol kola 

   Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız 

   Ve türkümüzde onların kederli "Ekmek!" çığlıkları 

   Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar 

   Sanattan, güzellikten sevgiden yoksun 

   Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz 

   İş ve ekmek istiyoruz 

   Ama gül de istiyoruz 

   Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına 

   Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz 

   Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa 

   Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları 

   İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden 

   Bu ekmek ve gül türküleri 

   Ve yineliyoruz hep bir ağızdan 

   "Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!"

   Ekmek ve Gül, evde, işyerinde, sokakta sözleri dikkate alınmayan, yerleri önceden belirlenmiş, yaşam sınırları çizilmiş tüm kadınların sesi...

   Cinsiyet ayrımcılığını körükleyen, kadını metalaştıran, şiddeti meşrulaştıran ilkel ve aşağılayıcı anlayışlara, yasa ve uygulamalara karşı her kesimden kadın için mücadeleye çağırıyor...

   Eğitimden, sağlığa, çocuk eğitiminden ev hallerinin püf noktalarına, ekonomik sorunlarından, kadınların neler yaptıklarına, ne istediklerine kadar ünlü-ünsüz her kesimden kadınlarımızın hikâyeleri ile dolu bir hayat var.

   Ama bütün bunların gerçeğinde dili yasaklanmış, emeği hor görülmüş, kimliği yok sayılmış kadınlar da var… Ev kadınları, çalışan kadınlar, tarım işçisi kadınlar, köylü kadınlar, aydın kadınlar… 

  Namus baskısıyla kadınlığından utandırılanlar, yaşam savaşında kadınlığını unutanlar… 

  Kısacası kadına dair her şey… 

  Yok olmuş- edilmiş, varlığını tüketerek var etmeye çalışan kadınlarımız varken,

   Düşük ücretle çalıştırılan kadınlarımız varken,

   Cadde kenarında etini satmak için pazarlık yapan kadınlar varken,

   Töre diye uydurulmuş katil zihniyetlerde, kendi namussuzluklarını yok etmek için kadınlarını katledenler varken,

   Kadını kadına düşman eden hırsları yaratanlar varken,

   Çalıştığı işyerinde sözlü ve fiziksel tacizlere uğrayanlar varken,

   Politikada var olma nedenlerinizi hesap edenlerin, sırf görüntünüzü vitrin olarak kullanma hesapları varken,

   Gece belli bir saatten sonra kadın olduğu için sokağa çıkamayan kadınlar varken,

   Sizce kadınlar bugünü kutlamalı mı? Yoksa her gün kadınların mücadelesi için tarih mi yazmalı?

   Yoksa kadınların da erkeklerle eşit olduğu, böyle özel günlere gereksinim olmadığı günler mi olmalı…

   Kadınlara ikinci sınıf insan muamelesinin ve pozitif ayrımcılığın yapılmadığı, insan kimliğinden ayırıp kadın cinsine farkı yüklemelerle zayıf canlı muamelesine artık bir son versek!

   Bugün; kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği temsili savaşın başlangıcı ise biz bunun neresindeyiz?

   “Kadınlar olmadan barış olmaz

   Barış Eril mi?

   “Barış müzakerelerine kadınlar katılmazsa barış toplumsallaşamaz, sürdürülebilir olamaz, yerelleşemez, barış savaş sırasında uğramış kayıpları dikkate almaz ve telafi etmez, barış süreci şeffaf olmaz, barış cinsiyete duyarlı olmaz.

   “Barış mücadelesine kadınlar katılmazsa toplumda eşitlik ve demokratikleşme sağlanamaz. Barış mücadelesinde kamusal alana çıkmış ve toplumsal roller edinmiş kadınlar tekrar eve dönmeye zorlanır. Savaşın ne denli cinsiyetçi olduğu unutulur ve barış da cinsiyetçi oluverir.

   “Hükümet tarafında da kadınlar yer almalı

   Barış sadece çatışmanın durması anlamına gelmez, çatışmanın konusunu oluşturan sorunun kalıcı çözümü ve uğranan zararların telafi edilmesini de kapsar. 

   Uzun süren çatışmaların toplumun dokusunda, toplumun erilleşmesi ve militaristleşmesi, kadınların barış mücadelesinin görünmez kılınması gibi görünmeyen tahribatlar da yarattı. Savaş süresinde kadına şiddetin arttı. Görünmez tahribatların yok edilmesinin ancak kadınların barış sürecine katılmasıyla mümkün olacaktır. 

   Medyada sıkça yer bulan “akil adamlar” sözüne değineceğim. Adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın sadece erkekler arasında yürütülen müzakereyle sağlanamaz.

 



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Gülseren Budayıcıoğlu'ndan 'Kral Kaybederse' itirafı

Star TV’nin çok izlenen dizisi Kral Kaybederse, ikinci sezon onayını alarak yoluna devam etmeye hazırlanırken, dizinin uyarlandığı kitabın yazarı Gülseren Budayıcıoğlu’ndan çarpıcı bir aç...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Her 5 çocuktan biri büyüyemiyor!

Türk Pediatri Kongresi, bu yıl 60. kez pediatri camiasını bir araya getirdi. 2 binden fazla çocuk hekiminin katıldığı kongrede, farklı başlıklardaki oturumlarda 300’ün üzerinde konuşmacı ve başkan görev alarak kongreye doğrudan destek verdi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR