Kocaoğlu'nun yeni görevi; Grev Kırıcılığı...

   Günlerdir süren Gezi Parkı eylemlerinde İzmirliler sokaklara döküldü ve eyleme cansiparane destek verdi. Kimisinin kafası yarıldı, kimisinin kolu kırıldı ama yine de vazgeçilmedi demokrasi arayışından.

   Ama bu eylemlerde on binlerce, yüz binlerce halktan insanlar olmasına rağmen eksik olan ve göze batanlardan birisi de Belediye Başkanlarının yeterince destek vermeyişiydi.

   Başkanlar gündüz bazı zamanlar mitinglere gelirken, gece çöktüğünde ise ortadan kayboldular. Hakkını yemeyelim Hakan Tartan’ı gerçekten de burada ayrı tutmak gerekiyor. Çünkü halka saldıran “Eli Sopalı” gurupları o ifşa etti Türkiye’ye. Hakkını vereyim, Helal olsun!

   Asıl hayal kırıklığını İzmir’in "Büyük Başkan"ı olan Aziz Kocaoğlu’nda yaşadık dersem yeridir. Çünkü İzmir halkı bu kadar sıkıntı ve eziyete rağmen tam anlamıyla Aziz Kocaoğlu’nu yanında göremedi.

   Tüm bunlar yetmezmiş gibi Grev Kırıcılığı görevini de üstlenmiştir kendisi.

   Büyükşehir’den ulaşan bilgiye göre, sendikalı bazı memur, işçilere ve İzulaş Şoförlerine bugün “İşe Geleceksiniz!” diye bir uyarı yapılmış. Uyarıyı yapan kişi de Genel Sekreter Pervin Şenel Genç.

   Genç, Valilik tarafından aranıyor ve işlem yapılacağına dair ikaz ediliyor. Alınmış olan grev kararına rağmen Genç, Daire Başkanlarını toplayarak “Herkes işe gelecek!” uyarısında bulunuyor. Mali Hizmetler Daire Başkanı da işe gelmeyeceklerin listesinin tutulacağına dair uyarı yapıyor ve çalışanlar soruşturma geçirmemek için eyleme gidemiyor. Üstelik bir de ceza tehdidi yapılıyor.

   Resmen komedi değil mi?!

   Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu artık nerede hangi pozisyonda durduğunu kendisine oy verenlere karşı göstermelidir. Ya da o makamı bırakmalıdır. Çünkü oylarını topladığı kitle kendilerine yanlış yapması için seçmedi.

   Elbette ki İzmir Valiliğinin yaptığı bu baskı en ağır biçimde eleştirilmesi gereken bir yaklaşımdır ancak buna Kocaoğlu’nun sirayet edip Grev Kırıcılığı görevini üstlenmesi affedilir bir şey değildir.

   Burada aslolan size dayatılan uygulamanın yasal olup olmadığıdır. Sonuçta burada daha önceden alınmış olan bir grev kararı var ve buna Vali emir verdi diye uymak ne kadar doğru bir tavırdır. Tartışılması gereken de işte budur…

   Sosyal medya

   Türkiye’yi saran Eylemlere yönelik Hükümet kanadından garip ve çelişkili açıklamaların ardı arkası kesilmiyor.

   Başbakan Vekili bir taraftan kısmi de olsa özür dilerken diğer taraftan da Polisin ev baskını ve gözaltı listesine Sosyal medya üzerinden Twett atanlar ekleniyor.

   İzmir’de çok sayıda eve bu yüzden baskınlar yapıldı ve çok sayıda genç gözaltına alındı.

   Sanki Patagonya Cumhuriyetinde yaşıyoruz.

   Bu işin hukuki adabı da artık kalmadı. Oysa ki atılan mesajlarda eğer sıkıntı varsa bunun yöntemi şikayet mekanizmasının oluşması ve Savcılığın eğer suç varsa bunları tespiti kararıyla, şikayet olunanlara tebligat çıkartılması ve ifadelerine başvurmasıdır.

   Ancak böyle yapılmıyor.

   Endirekt baskın ve gözaltı!

   Üstelik gençlerin attıkları mesajları da okuduğumuz da “hakaret” unsuru olmadığı anlaşılmasına rağmen.

   Devleti yönetenler geriye söylenecek bir söz bırakmamıştır. Yazık ki siz bu yönetim anlayışınızın adına Hukuk Devleti diyorsunuz...

   Not; Herşeye rağmen yapılan eylemlerde demokrasi ve hukuk arayışıyla çelişki oluşturacak durumlardan kaçınılması gerektiği konusunda birkez daha uyarıda bulunmak istiyorum...