Yukarı
1

Sinan Kara

Cemaat ve ''Kayıt dışı''…

11 Mayıs, 2013

   İki binli yılların başındayız. O günlerde Akşam gazetesinin muhabirliğini yapıyordum. Bir zamanların Genel Kurmay Başkanı ve dediğim yılların da DYP Milletvekili Doğan Güreş ile bir röportaj yapmıştım. Yaklaşık iki saat sürmüştü. Ve bu iki saat boyunca kendisini methetmenin dışına çıkmayan Doğan Güreş son dakika da ağzından “ANAP bana transfer olmam için 10 Milyon dolar rüşvet teklif etti” lafını kaçırınca “İşte bu haberdir” sevinci oluşmuştu bende.

   Emekli Paşa durumun vahametini anlayınca “off the record” yani “kayıt dışı” tutulmasını istemişti.

   Kusura bakmayın Röportaja başlarken böyle bir koşul öne sürülmedi diyerek haberi olduğu gibi geçmiştim. Ertesi gün Akşam gazetesinin manşetinde “10 Milyon Dolar Rüşvet” başlığıyla haberim yayınlanmış ve DYP ile ANAP arasında adeta savaş çıkmıştı.

   Gelelim bugünün Off the record yani “Kayıt dışı” gazeteciliğine.

   Bu aralar ülkenin bir türlü durulmayan ve iflah olmayan gündeminde, Pensilvanya sakini Fethullah Gülen’i ziyaret ederek, onore olan “pek bir suskun” gazeteciler tartışması var.

   Hatırlarsak bir süre önce İzmir’de aynı olay vuku bulmuştu. Aralarında Erol Yaraş, Bülent Zarif, Deniz Sipahi, Hamdi Türkmen, Şebnem Bursalı, Ufuk Türkyılmaz ve Ünal Ersözlü’nün bulunduğu gazeteciler grubu “Hocaefendi”nin makamına teşrif etmişlerdi.

   Bu gazeteci arkadaşlarımız o ziyaretin havasını, suyunu kısaca ayrıntılarını yazmaktan imtina ederek “off the record” (kayıt dışı tutmak, yazmamak) kıvamında “suskun” kalmayı tercih ettiklerinden, olay İzmir medyasında uzunca bir dönem tartışma konusu haline gelmişti.

   Ancak tartışmanın etkisi genişleyince içlerinden Ufuk Türkyılmaz “Gülen’in yanında çok Heyecanlandık”larına vurgu yaparak, ziyareti yazmamalarının nedenlerini şu sözlerle açıklama gereği duymuştu;

   "Çekindik açıkçası, yaftalanmaktan, bir yerlere monte edilmekten çekindik ne alakası varsa. Korktuk ama cemaatten değil, İzmir'in o meşhur yaftalama şebekesinden korktuk.

Yazmadık hata ettik

   Oysa gündemden düşmeyen bir cemaat liderinin yanına gitmişiz, sorular sorup cevaplarını almışız, yazmalıydık. Bizi kovalayana dek soruları ardı ardına sıralamalıydık. Örneğin Türkçe Olimpiyatları etkinliği altında binlerce kişiyi stada nasıl topladığını sormalıydık."

   Ziyareti yazmadıkları için kendilerinin hatalı olduklarını kabul eden Türkyılmaz dışındakiler ise o günden bugüne “suskun”luklarını koruyor.

   Şimdi benzeri bir olay Türkiye medyasının merkezinde İstanbul’da yaşanıyor.

   Aralarında Mahmut Övür, Mehmet Altan, Ekrem Dumanlı, Amberin Zaman, Yavuz Oğhan ve Ardan Zentürk gibi isimlerin bulunduğu gazeteciler grubu da “Hocaefendi”nin makamında onore olmuşlar.

   Tıpkı İzmirli gazeteciler gibi onlarda “off the record” kıvamında “suskun” kalma yöntemini devreye koymuşlardı ki ortaya Barış Yarkadaş çıktı.

   Ulaştığı “sağlam kaynak”lardan ziyaretin aslını astarını bir güzel ortaya seren ve ülkenin gündemini bir anda allak bullak eden yazılarını birkaç gündür okuyor ve iliştirilmiş gazeteciliğin nasıl ayaklar altınadüştüğünün de tanığı oluyoruz.

   Aslında Barış yazdıklarıyla “off the record” denilen yöntemin bazen bir “karartma” olduğunu ve yazılması gerekenler için geçerli olamayacağını da “mecburi suskun” kalanlara bir güzel hatırlatmış oldu.

   Barış Yarkadaş’la yaklaşık on beş yıla yakın mahkeme ve cezaevi kapılarından geçen bir dostluğumuz var. Yaptığı gazeteciliği de “hakkını vererek” ve “korkusuzca” yapar. Kimi zaman hiç bilinmeyen bir gazetecinin, kimi zaman da zorda kalan herhangi birilerinin yanında görmek mümkündür. Kısacası her an her yerde modeli bir yurttaştır Barış.

   Kaleme aldığı son yazısında dikkatimi çeken bir başka olay ise Mahmut Övür konusudur.

   Mahmut Övür’ün tipik bir “Denge gazetecisi” olduğunu yıllardır hepimiz biliriz. Geçmişten bugüne, bu ülkede değişen iktidarlara göre şekillenen birkaç isimden birisinin Mahmut Övür olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Son on yıllık süreci ise AKP-Cemaat arasında “köprü haberciliği” ayarında geçmiştir.

   Barış Yarkadaş’ın Mahmut Övür’le ilgili yazdıklarını ilginç buldum, şöyle diyor;

   Mahmut Övür'le gazetecilik anlayışımızın taban tabana ters olduğu çok açık! Övür, nerede bir güç odağı bulsa, hemen oraya yaslanıyor. Ben ise güç odaklarının tümünden uzak duruyorum.

   Benim gazetecilik anlayışım ortadadır ve nettir. Ben, Öcalan'ın avukatlarıyla otel lobisinde konuşurken, "Kılıçdaroğlu'na Gandi diyorlar, bu çakma Gandi. Asıl Gandi Öcalan'dır" demiyorum. (KCK İddianamesi, 75. Klasör, 323. Sayfa)

   Ben Kılıçdaroğlu'na eleştirilerimi açıkça, mertçe, kamunun önünde yapıyorum. Otel lobilerinde arkasından konuşmuyorum. Kendimi olmadığım gibi göstermiyorum!

   ÇATLI'NIN SIRDAŞI, ÖCALAN'IN HAYRANI...

   Övür, ''karanlık ilişkiler''den falan da söz etmiş yazısında. Bunları okuyunca gülüyorum. Övür, daha dün, Halk Haber TV'de katıldığı programda, "Ben Abdullah Çatlı'yla da deflarca görüştüm, sohbet ettim, konuştum. Ama bunların hiç birini yazmadım'' diyor. Bunu da gazetecilik sanıyor.

   Bunun adı gazetecilik değil, SIRDAŞLIKTIR!

   CHP Beşiktaş Üyesi, 1999 yılı CHP İstanbul milletvekili aday adayı Mahmut Övür; Öcalan hayranı, Çatlı'nın sırdaşı bir gazeteci profili olarak önümüzde duruyor. Biz bunları yazınca, adımız "Fitneci'' oluyor! Abdullah Çatlı'nın sırdaşı olduğunu itiraf eden Mahmut Övür, bize aklınca ders vermeye çalışıyor.

   Övür anlar mı bilmiyorum ama kendisine TGC'nin o bildirgesini okumakta fayda görüyorum:

"Gazeteci, devlet başkanından milletvekiline, iş adamından bürokratına kadar haber kaynağı olarak da kabul edilen kişi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gözeterek yürütür."

   BU MU ETİK MAHMUT ÖVÜR?

   Gülen ve Çatlı'yla sohbet ettiği halde yazmamak, Apo'ya avukatları aracığılıyla selam yollayıp CHP liderine ''Çakma Gandi'' demek de bu ilkeler arasında mıdır? Övür'ün gazetecilik anlayışı bu mudur? Övür eğer "Gerçek Gandi'nin Öcalan olduğu''nu düşünüyor ve bunu PKK liderinin avukatlarına söylüyorsa, köşesinde neden yazmıyor? Neden "Gerçek Gandi, Abdullah Öcalan'dır'' diye konuşmuyor. Otel lobisinde, Öcalan'a ne yapması gerektiği mesajı yollayan Övür, kime hangi meslek etiğinden bahsediyor? (KCK İddianamesi, 75. Klasör, 323. Sayfa)

   Barış Yarkadaş’ın yazdıkları dediğim gibi “off the record” yöntemiyle “karartılmak” istenen ciddi bilgilerdir. Yani “Hocaefendi”sinin söylediklerini yazamayan Mahmut Övür, olayı yazan gazeteciyi hedef göstermenin utancına katlanmanın bile hesabını yapamayacak bir “gazetecilik” örneğini ortaya koymuştur..

   Özetle, “Yandaş Medya” denilen gazetecilik tanımı Mahmut Övür ve benzeri “iliştirilmişlerin” tutumuyla, açık biçimde akıllarımızda yer edinmiştir.

   Sözün özü;

   Günümüz koşullarında gazetecilikten “prim” yapmanın ve almanın en temel yolu, AKP-Cemaat bağlantılı gelişmeleri “suyuna ve sabununa” dokunmadan aktarmaktan geçiyor. Tıpkı Gülen’i ziyaret eden “evcil” gazeteciler örneğinde olduğu gibi.

   Aksi halde ya fişlenmek, ya hedef gösterilmek, ya da içeri tıkılmakla yüzleşiyorsunuz. Bunun izdüşümünü Nedim Şener ve Ahmet Şık olayında fazlasıyla yaşadık.

   O nedenledir ki Barış Yarkadaş’ın yazdıkları yenilir yutulur cinsten değildir. Yandaş Medya’yı iyi analiz edersek Barış’ın nasıl bir süreçle baş başa kalabileceği ihtimalini de göz ardı etmemiş oluruz. Benden uyarması…



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Ata Demirer'den Özge Borak açıklaması

Komedyen ve oyuncu Ata Demirer, 'Eyyvah Eyvah' film serisinin bitme nedeninin eski eşi Özge Borak ile ilgisinin olmadığını söyledi.

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Kafein faydalı mı zararlı mı?

Kahve, çay, enerji içecekleri, asitli içecekler, çikolata… Hepsi çok fazla tüketiliyor. Dolayısıyla kafein hayatımızın tam ortasında…  Bu uyarıcı maddenin enerjiyi ve zihinsel performansı iyileştirmeye yardımcı olabileceğine dair çalışmalar var.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR