Yukarı
1

Sinan Kara

Barikat…

01 Kasım, 2012

   Sözlük anlamıyla ilk defa Fransız devrimi'nde ortaya çıkmış, Avrupa'da 18.yy sonları ile 20.yy başlarında, devrimin ya da sivil savaşların metaforu olmuş kelimedir Barikat.

   Bu sözün anlamı ve pratiğini hep birlikte Ankara sokaklarında yaşadık. Daha da ötesi, bir barikatın halkın önünde set olamayacağı gerçeğini gördük.

   Katılımcıları “zapt etmek” için 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında, Ankara’da halkın önüne konulan barikatların yıkılması bir anlamda Türkiye’deki otoriter dengelerin de sarsılmasına neden olmuş durumda.

   Cumhurbaşkanı ile Başbakanın “Çift Başlılık” polemiğinden bunu anlamak zor değil.

   Konunun tarafları olan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanının kamuoyunu ikna etmek için birbirleriyle zıt düşen açıklamaları, aslında AKP hükümetinin ne denli beceriksizlikler içerisinde olduğunun da adeta bir kanıtı gibi.

   Gösterdikleri yoğun ilgi nedeniyle Başbakanı sükutu hayale uğratan yüz binlere yapılan “Holigan-Terörist” yakıştırması ise Başbakanın tahammül sınırlarının pik yaptığının göstergesi olmuştur.

   Yani Başbakanın anlayışına göre, eğer 29 Ekime o insanlar gelmemiş olsaydı hepsi birer muteber şahsiyet sıfatını kazanmış olacaklardı.

   Tipik bir hakir görme, ötekileştirme anlayışı.

   Lâkin bu bakış açısı ters tepen bir hal almıştır. Yani halkına öfkelenen ve kin kusan bir Başbakan’a halk o barikatları yıkarak net bir cevap vermiştir.

   Geçmiş dönemlerde mağduriyet üzerinden prim yaparak bugünlere gelen Başbakanın tecrübeli veya “iyi bir hatip” olduğu savları da yaşadıklarından ders çıkarmadığını, dolayısıyla “tecrübe edinmediği” sonucunu karşımıza çıkarıyor. Bu çizginin sağlıklı bir yöne doğru gitmediğini, yani Erdoğan liderliğindeki AKP’nin yavaş yavaş çöküş sürecine doğru yol aldığı düşüncesindeyim.

   Yaşadığımız şu günlerde bunun en belirgin noktalarından birisi 29 Ekime gösterilen yoğun katılımlı halk eylemidir, bir diğeri ise Sinan Erdem Spor Salonunu dolduran izleyicilerin ortaya koyduğu “Bakan kaçırtan” protestosudur.

   Elbette bu tepkiler oluşan birikimlerin de devamıdır. Öyle ki, yurdun herhangi bir köşesinde bir AKP’li vekil veya Bakanın protesto edilmesi rutin bir süreç haline gelmiştir.

   Sözün özü;

   Başbakan ve AKP, bu ülkenin yarısından fazlasını barındıran kesime karşı aşağılayıcı ve baskıcı politikasını devam ettirdiği sürece daha çok “mağdur”  yaratmaya sebep olacaktır. Ve o mağduriyete uğrayanların da bir gün bu ülkede iktidar olabileceği realitesi asla göz ardı edilmemelidir.

   Çünkü Başbakanın kendi geçmişi de bunun en büyük delilidir.

   Hep denir ya “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” misali.

   Benden söylemesi…

   Açlık grevi…

   Başbakan Almanya’da diyor ki: Açlık grevi yok, sadece 1 kişi var, şov yapıyorlar. O sırada Adalet Bakanı Ergin ise Ankara’da “683 kişi açlık grevinde” diyerek basın mensuplarına cevap veriyor.

   Hangisine inanalım?

   Güya olan biteni itibarsızlaştırma girişimi ve birileri insanların gözlerinin içine baka baka fena halde “yalan” söylüyor.

   Öte tarafta ise insanlar yaşamlarının kıyısında, pamuk ipliğine tutunur durumda.

   Hadi anladık “taviz vermiyoruz” derdindesiniz, bari insan olmak adına insan hayatına saygı duyun. Samimi olun ve gidin bir devlet ciddiyeti ve terbiyesi içerisinde o insanlara kucaklayıcı yaklaşın da “insan” olduğunuzu anlayalım.

   Doğru veya yanlış şu an tartışılması gereken ne için açlık grevine gidildiği değil, asıl mesele, birileri açlık grevinde ve hayatlarına son vermek üzere, bu ülkeyi yönetenlerinde olup biteni anlamayışıdır.

   Bu anlamda BDP’lilere de büyük bir sorumluluk düşüyor. Omlar da ciddi bir tavır göstererek bu grevlerin sonlanmasında pay sahibi olmalıdır.

   Aksi halde insanlar yitirdikleri hayatlarıyla yeni acılar yaratacak ve bizlerde izlemekle yetinmiş olacağız…

   Bir diğer dikkat çekici ayrıntı ise CHP’nin bu konuda uykuya yatmasıdır. Şu ana kadar ciddi biçimde bir ses çıkmıyor CHP’den.

   İnsan hayatı bu kadar da ucuz olmamalıdır. Senin grevcin benim grevcim yaklaşımından arınmak gerekiyor.

   Özlü söz:

   Siz dünyayı kurtarın , bende nasıl kurtardığınızı yazayım.

   -Charles Bukowski-



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Kim der ki 48 yaşında! Demet Şener fiziğiyle gençlere taş çıkartıyor

1995 Türkiye Güzeli Demet Şener, 4 yıldır birlikte olduğu iş insanı sevgilisi Tolga Arman ile Bodrum'da... Önceki gün Torba'daki lüks bir otelin iskelesinde görüntülenen ikiliden Şener, g...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Haşlanmış patatesi her gün yiyin: O sorundan eser kalmıyor

British Medical Journal’da yayımlanan 40 yıllık kapsamlı bir araştırma, patates tüketim şeklinin tip 2 diyabet riski üzerinde belirleyici olduğunu ortaya koydu. ABD’de yaklaşık 200 bin sağlık çalışanının beslenme alışkanlıklarının incelendiği çalışmada, bu süre içinde 22 bin kişiye tip 2 diyabet teşhisi kondu.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR