28 Şubat Yargılanır mı?

   AKP’liler her ne kadar “yargı bağımsızlığından” dem vursalar da, yargının ne dün ne de şimdi “bağımsız” olduğuna kimseler artık inanmıyor.

   İyi biliriz ki, Ülkemiz tarihinde göreve gelen iktidarların ilk yaptığı icraat, yargı kurumunu ve polis teşkilatını erkin  kalkanı haline getirmek ve faydalanmaktır.

   Bunun en belirgin izdüşümlerini şu an yürürlüğe konulan tutuklamalarla fazlasıyla yaşamaktayız.

   Darbe hesapları yapanların hesap vermelerine karşı elbette bir itirazımız olamaz, lâkin at izinin it izine karıştırıldığı da su götürmez bir gerçektir.

   Bunun en belirgin olanları ise Nedim Şener, Mustafa Balbay ve Ahmet Şık’ın tutuklanmaları ve hâlâ inat ve ısrarla içeride tutulmaya çalışılmasıdır.

   Trajikomik olan en önemli nokta, darbeciler ve faili meçhul cinayetler konusunda yıllarca mücadele etmiş olan Şener ve Şık’ın Veli Küçük muamelesi görmesidir.

   Bu ülke de elbette bağımsız düşünen, yani siyasetin dışında kalmayı yeğleyen savcılar ve hâkimler de vardır. Ancak Özel Yetkili Savcılar ve Mahkemeler kimliğinde kurulan organların, yargı bağımsızlığını töhmet altında bırakmadığını kim söyleyebilir ki?

   Ayrıca yargıyı “normal ve özel” diye sınıflara ayırmak başlı başına evrensel hukuk normlarına aykırı değil de nedir!

   Ve 28 Şubat…

   Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasının ardından açıklama yapan AKP’li Hüseyin Çelik’in parmağını gözlerimizin içine sokarak “Sıra da onlar var” demesi, 28 Şubat ve 27 Nisancılara işaret etmesi, aslında “yargının ne kadar bağımsız?” olduğu gerçeğini de bizlere yeterince göstermiyor mu?

   Ki ben bu açıklamadaki samimiyete de inanmıyorum.

   27 Nisan e-bildiricisi Yaşar Büyükanıt’ı zırhlı makam aracıyla onure edenlerin, İlker Başbuğ'a uygulanan yöntemin aynısını Büyükanıt'a karşı uygulamayacakları düşüncesindeyim. Cezaevine atılması gibi...

   Hele hele 28 Şubat’ın paşaları İsmail Hakkı Karadayı ve Çevik Bir’e dokunulması çok daha zor bir olasılık.

   Çünkü;

   AKP’nin iktidara gelmesi ve 10 yıldan bu yana zirvede kalmasının en büyük nedenleri İsmail Hakkı Karadayı-Çevik Bir ikilisidir...

   Yani AKP’nin kendi değirmenine su taşıyan bu paşalara "gerçek anlamda" dokunacağına siz inanıyor musunuz?

   Ben inanmıyorum…

   Bu arada 28 Şubat demişken, 28 Şubat’ta tankları Sincan’dan geçiren Çevik Bir’in isminin, aynı süreç içerisinde Buca’da bir meydana verilmesini sağlayan Buca’nın eski Belediye Başkanı Cemil Şeboy’un daha sonraki dönemde, AKP’den aday olmasını da küçük bir not olarak yerelden sizlere sunma ihtiyacı hisettim.

   Neden mi?

   AKP’nin 28 Şubatçı paşalara karşı izlediği tutumun ne kadar samimi olup olmadığına da karar veresiniz diye…

   Güzelbahçe’de yıkım yapılamaz

   Güzelbahçe’de yine yıkım tartışmaları var.
   Ama nafile…

   Çünkü karışık bir iş bu iş.

   Lâkin yıkılacak yüzlerce yer var. Bir yere dokunduğunuz zaman diğerlerine de dokunmanız gerekir. Yıkım işlerinde birilerine ayrıcalık tanınması da hiç hoş bir durum olmaz.

   Sözüm Devleti yönetenlere ve tabii ki Belediye Başkanına.

   Nerelerin yıkılması gerekir diye sorarsanız?

   Günü geldiğin de ayrıcalık tanımadan listeyi açıklamak kolay.

   Olması gereken yasalar ya herkese uygulanmalı, ya da hiç kimseye dokunulmamalıdır.

   Doğru olan da budur…