
Evet mi 'Desek' Hayır mı?
Anayasa paketi gündeme düştüğünden beri, “evet-hayır” tekerlemesine döndü hayatımız. Mevcut kamplaşmalara bir yenisi eklendi. Kılıçlar çekildi, birbirinden merdane yiğitler meydanlara indi. Boy ölçüşüldü, soy dövüştürüldü. Nikâh masasındaki “evet”e, “hayırlı günler” temennisine dahi şüpheyle bakar olduk. Bir tarafta “12 Eylülcü”, diğer tarafta “Ergenekoncu” olmak var işin içinde. Önümüze konan ve telden bir şeyler çalan bu paketten, hangisini yiyeceğimize, kime ne diyeceğimize şaşırdık kaldık.
17. kez yamanacak olan 1982 Darbe Anayasası’ndan demokrasi ve özgürlük beklemek saflık olur elbette. Ancak AKP kendi siyasal ve sınıfsal ihtiyaçları üzerinden hazırladığı bu değişiklik paketini demokrasi hamlesi gibi göstermektedir. Esas itibari ile yargıyı kendi ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışırken; pozitif ayrımcılık, kişisel verilerin korunması, dilekçe hakkı ve toplu sözleşme gibi konuları da araya serpiştirerek “ayıkla pirincin taşını” demektedir. Herkese göz kırpılıp somut bir şeyin verilmediği bu pakette; iyi ile kötü, doğru ile yanlış, bal ile zehir bir arada harmanlamaktadır. Birbirleriyle “dam üstünde saksağan” halleri yaşayan 26 maddenin ya hepsini yiyeceksiniz, ya da “tokum” diyeceksiniz. Erkan Yolaç’ın TRT’deki yarışmasını çoğumuz hatırlarız. Sorulara makul ve mantıklı cevaplar verilecek, kesinlikle “evet” veya “hayır” sözcükleri kullanılmayacaktı. Keşke bu referandum da o yarışma gibi olsaydı en azından. Makul ve mantıklı cevaplar istenseydi bizden.
Sözde Toplu Sözleşme
Malum paket hakkında, teknik ve içerik açısından çok şey söylendi bugüne kadar. Bunları tekrarlamaktan ziyade, konuya bir kez daha emek cephesinden bakmak asıl niyetimiz. AKP, bu değişikliklerle emekçilere yeni sendikal haklar tanıdığını, özgürlükleri genişlettiğini, hatta memurlara toplu sözleşme hakkı getirilerek “devrim” yapıldığını yüksek sesle dillendirmektedir. Hatta hazırladıkları “Referanduma evet demek için 40 neden” başlıklı broşürün 28. sırasında “Memurlara grev hakkı için evet diyoruz” kuyruklu yalanı aynen yer almaktadır. Bütün bu olanlar karşısında,
sendikaların ikiye bölündüğünü görüyoruz. Türk-İş’e bağlı 12 sendika ve DİSK referandumda “hayır” diyeceğini ilan ederken, KESK “evet” veya “hayır”ın ötesinde demokrasi mücadelesini eksen alacak üçüncü bir cephe ihtiyacını dillendiriyor. Esas dikkat çekici olan ise Hak-İş ve Memur-Sen’in hararetli “evet” kampanyaları. Özellikle Memur-Sen’in, Başbakanla eş zamanlı olarak il il gezerek yürüttüğü referandum çalışmaları, siyasi parti kampanyalarını bile hayli aşmış durumda. Afişler, mitingler, sempozyumlar da cabası.
Anayasa metninde, kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapma hakkına sahip olduğu, uyuşmazlık çıkması halinde ise Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun vereceği kararların kesin olduğu belirtilmektedir. “Toplu Görüşme” komedisinin cilalanmasından başka bir anlam taşımayan bu sistemde, son sözü Bakanlar Kurulu yerine onun atayacağı Hakem Kurulu söyleyecektir. 12 Eylül Anayasası’nda, bir hakkın önce tanınıp sonraki cümlede yasaklanarak kullanılamaz hale getirilmesi mantığının burada da aynen tezahhür ettiğini görüyoruz. Türkiyenin imzaladığı 87, 98 ve 151 sayılı İLO sözleşmlerine göre zaten var olan grev ve toplu pazarlık hakkının genleriyle oynanarak ucube bir “toplu sözleşme”nin icat edilmesi demokratik bir adım olabilir mi? Pazarlık gücünden ve grev yaptırımından yoksun bir “toplu sözleşme”nin boş bir tüfekten ne farkı var? Grev ve toplu sözleşme, et ve tırnak gibi bir bütündür oysa. Bu Anayasa paketi “Eve geldim hanım yok/Bebek ağlar beşik yok/Çorba taşar kaşık yok/Ali baba öldü tabut yok” tekerlemesiyle ne kadar da örtüşüyor, değil mi ama…
Kamu emekçilerine kör-topal “toplu sözleşme” reva gorülürken, genel olarak emek ve örgütlenme alanına yaklaşım da çok farklı değil. İşçi-memur ayrımı devam etmekte, ortak örgütlenme hakkı engellenmektedir. Emekli, işsiz, ev kadını, öğrenci ve çiftçi gibi büyük toplumsal katmanların sendikal örgütlenmesi yok sayılmakta, var olanlar da kapatma tehdidiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bir taraftan genel grev, hak grevi ve dayanışma grevinden sözedilirken; diğer yandan mevcut grev yasakları ve ertelemeleri aynen korunarak grev hakkı sadece toplu sözleşme uyuşmazlığıyla sınırlandırılmaktdır. 12 Eylül ürünü “lokavt” bir hak olarak korunmaktadır hala. Kamu emekçilerine ve sendikalara siyaset yasağı sürdürülmektedir. Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olma hakkı getirilerek, emek mücadelesinin sulandırılması ve yandaş sendikaların güçlendirilmesi hedeflenmektedir.
Yandaş sendikaların sınıf ihaneti
Emekçilerin ahvali bu iken, bazı yandaş sendikaların “evet” histerisiyle yollara düşmesi tam da durumu özetliyor gibi. “Yetkili sendika” Memur-Sen, “Toplu sözleşmeye de, toplumsal sözleşmeye de evet” adıyla ateşli bir kampanya yürütüyor. Utangaçça “daha iyisi olabilirdi” dese de, grevsiz ve pazarlıksız “toplu sözleşme”yi ileri bir adım olarak görebiliyor. “Masa değil, yasa sorunlu” diyerek yıllardır “Toplu Görüşme Ortaoyunu”nda boy gösteren Memur-Sen’in, bu düzenlemeyi göklere çıkarmasını “yandaşlık” ilişkisi dışında bir nedenle açıklamak mümkün değil. Memur-Sen’in üye sayısı, AKP İktidarı döneminde yüzde 900’den fazla arttı. 2002 yılında 41.871 olan üye sayısı 2010’da 392.171’e çıktı. Ayrıca birçok sendika yöneticisi kamu kurumlarında “amir” pozisyonuna atanarak ödüllendirildi. Bu korkunç obezleşmenin bir bedeli olacaktı elbette. Memur-Sen, üyelerine ve emek hareketine ihanet pahasına bu diyeti ödüyor şimdi. O kadar ateşli ki, 392.171 üyesi adına “evet” demekte tereddüt etmiyor. AKP’nin tek başına hazırladığı metne “toplumsal sözleşme”, Hakem Kurulu’nun belirleyeceği olacağı sisteme “toplu sözleşme”, yargıdaki düzenlemelere “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” diyerek iktidar partisiyle aynı dili konuşmaktan çekinmiyor. Aynı sendikanın “toplu görüşme masası”na 5+5 zam önerisiyle gitmesi ihanetin belgesi değil midir zaten.
Grevsiz, toplu sözleşmesiz “Sahte Sendika Yasası”, 1998 yılı başlarında TBMM’nde görüşülürken KESK’in direnişi sonucunda geri çekilmişti. Dönemin yandaş sendikası Türk Kamu-Sen mevcut haliyle yasayı desteklemiş, Memur-Sen ise “grev ve toplu sözleşme” konusunda nispeten daha duyarlı davranmıştı. Kaderin cilvesine bakın ki bugün roller değişmiş olsa da, “hayırcı” Türk Kamu-Sen bile “toplu görüşme masası”nda ısrarla oturmakta hala. “Yandaşlık” virüsü bir kere bulaşmaya görsün, kolay temizlenemiyormuş demek ki.
Grev hakkının bizatihi grev yapılarak kazanılacağını unutmadan, fiili ve meşru mücadele hattını yeniden örmekten başka çare yoktur. Emekçileri sınıf mücadelesinden kopartarak milliyetçi-muhafazakâr sisteme eklemleyen 12 Eylül’le hesaplaşacağız elbette. Ancak bunca emekçinin, sarı sendikal anlayışlara mahkûm edilmesindeki payımızı da unutmadan. Bu akıl tutulmasını, bilinç çarpıtılmasını aşacak yegâne güç sınıf mücadelesinin ta kendisi olacaktır yine.
“Evet” mi, “hayır” mı diye soracaklar ya bize, üstelik o lanetli günde. 12 Eylül’de “evet” demek de, 12 Eylül’den “hayır” beklemek de bize göre değil. Egemenlerin “hayır” ve “şer” cephesine hiç bulaşmadan, mücadelenin yolunu göstermek en iyisi. Boykotsa boykot…
Kadri Gönüllü: KESK Tarım Orkam-Sen Adana Şube Yöneticisi
Yorum Ekle
Diğer Haberler
Üsküdar İle Menderes Can Dostlar İçin El Ele
Menderes Belediyesi’nin orman yangınında yaptığı yardım çağrısına Üsküdar Belediyesi’nden yanıt geldi. Üsküdar’dan gelen ekipler, Menderes’teki ekiple el ele vererek kurtarılan hayvanları...
Kılıçdaroğlu'ndan Tunç Soyer'in ailesine ziyaret
CHP'nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tutuklanan İzmir Büyükşehir Belediye eski Başkanı Tunç Soyer'in eşi Neptün Soyer'i ziyaret etti. İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı ...
TKP İzmir İl Örgütü’nden GDZ Elektrik önünde eylem
TKP İzmir İl Örgütü, elektrik hatlarından kaynaklandığı açıklanan yangınlara karşı Bornova’da bulunan GDZ Elektrik Genel Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Gediz Elektrik'in hemen devletleştir...
Çeşme’de yangın 3. gününde büyük ölçüde kontrol altına alındı
Çeşme’de farklı noktalarda devam eden yangın büyük ölçüde kontrol altına alındı, soğutma çalışmaları devam ediyor. Alaçatı Port Bölgesi’nde yangının kontrol altına alınması için ekiplerin...
Belediye Meclisinde dayanışma mesajı: Ayakta alkışlandılar
Meclis toplantısında, ilçede yaşanan yangın felaketinde gece gündüz demeden büyük bir özveriyle çalışan Seferihisar Belediyesi personeli, tüm kamu kuruluş ve kuruluşları ayakta alkışlanar...
Ferdi Zeyrek’in ismi Dikili’de yaşayacak
Dikili Belediyesi Temmuz Ayı Olağan Meclis Toplanısında oy birliği ile alınan karar doğrultusunda yakın zamanda hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in ismi ...
Kemalpaşa Belediyesi’nden Araç Filosuna Güçlü Takviye
Kemalpaşa Belediyesi, ilçede sürdürülen temizlik ve çevre düzenleme çalışmalarının etkinliğini arttırmak amacıyla araç filosuna 4 adet yol süpürme aracı ile 1 adet su tankeri ekledi. Yeni...
Büyükşehir yeni hizmet binasına kavuştu
İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin uzun yıllar güvenle kullanacağı Konak’taki yeni Zeytinlik Hizmet Binası’nı hizmete açtı. Modern ve kullanışlı bir mimariyle inşa edilen binada İzmir Bü...
Menderes Belediyesi’nden Afet Eğitimi
Menderes Belediyesi hizmet içi eğitimlerine bir yenisini daha ekleyerek personele afet eğitimi verdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Afet İşleri Daire Başkanlığı Afete Hazırlık Şube Müdürlüğ...
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Kızılcık Şerbeti'nden bölüm başı ne kadar aldığı ortaya çıktı
Kızılcık Şerbeti’nde ‘Doğa’ karakterine hayat veren Sıla Türkoğlu, başarılı oyunculuğunun yanı sıra kazancıyla da gündem oldu. Son dönemde hem ekran başarısı hem de özel hayatıyla adından...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Gençsin ama risk altındasın, bu belirtiye dikkat!
Kardiyoloji Uzmanı Dr. Onur Yıldırım, hipertansiyonun yalnızca yaşlıları değil, genç bireyleri de tehdit ettiğini vurguladı. 40 yaş altındaki bireylerde hipertansiyon oranının yüzde 9 ila 22 arasında değiştiğini belirtti. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Onur Yıldırım, hipertansiyon ile ilgili açıklamada bulundu.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.