
78 . Cannes Film Festivali’nden notlar: Adalet, polis ve devlet terörü...
Altın Palmiye için yarışan iki çarpıcı film, dünyamızın hangi coğrafyasında bulunuyorsak bulunalım, en acil yurttaşlık görevimizin “tehlike” olmadığını; ancak tehlikeli ve yaşamsal bir önem taşıyan demokrasiye sahip çıkma mücadelesi olduğunu, yüksek sesle anımsattı.
İzleyicisini omuzlarından kavrayıp silkelercesine uyaran her iki film de hepimizi yakın tarihin önemli gerçeklerini görmeye ve üzerinde düşünmeye davet etmekteydi.
Baskı düzeni, siyasi davalar...
Önce, Sergei Loznitsa (1964), “İki Savcı” adlı filminde, siyasi iktidarların maşası olarak kullanılan “adalet” sisteminin nasıl çürüdüğünü (daha doğrusu çürütüldüğünü), keskin ve çarpıcı bir mizansen eşliğinde gözler önüne sermekteydi.
1930’lu yılların ortasında, Stalin’in tek adam rejimini güçlendirdiği dönemdeyiz. Baskı düzeni, siyasi davalar, hukuk kurallarını hiçe sayan gizli polisin dokunulmazlığı... İşkencenin sistematik olarak uygulandığı karanlık hapishaneler... Her tür manipülasyona kolayca kucak açan polis kuvvetlerinin meşrulaştırılmış şiddeti... Devlet terörünün dehşeti...
Herkesin korktuğu, sindiği, bireysel küçük çıkarlar uğruna vicdanının sesini dinlemediği, derin devletle resmi devletin terör uygulamakta buluştuğu bu gergin ortamda, genç ve idealist bir savcı, işini dürüstçe, hukuk kuralları çerçevesinde gerçekleştirmek istemektedir.
Gizli polisin, Bolşevik ideallere gerçekten sahip çıkan has devrimcileri bile sahte suçlamalarla, işkence altında imzalatılan düzmece itiraflarla zindanlarda çürüttüğü sistemin hukuksal ve ideolojik yanlışlarını düzeltmeye çalışır.
Azimlidir; gerçekleri ortaya çıkarmak için görevli olduğu taşra kentinden kalkıp Moskova’ya, devletin başsavcısına gidecek kadar da inatçıdır. Ancak, kendisi kadar cesur olmayan (yoksa tertemiz ve saf mı olmayan?) ve ne yazık ki çoğunluğu oluşturan hukukçuların uysallığı (ya da bencil çıkarcılığı) sayesinde güçlenen ve sertleşen sistem tarafından bir lokmada, kolayca yutulacaktır...
“İki savcı”, biçimsel açıdan son derece tutarlı bütünlüğü yanında, tiyatrosal yalın mizanseniyle de ödül kazanacak güçte bir film. Loznitsa, zaman ve coğrafya ötesi (yer yer de kafkavari) içeriği yanında, biçimsel düzeyde sergilediği soğuk estetiğin hüzünlü şiirselliğiyle de ödüllendirilebilir.
FRANSIZ 'SARI YELEKLİLER' BAŞKALDIRISI VE POLİS ŞİDDETİ
Fransa’nın yakın tarihine, 2018 yılında patlak veren “Sarı Yelekliler” hareketinin önemli boyutlarından olan ve polis şiddeti konusuna odaklanan Dominik Moll’un (1962) filmi “137 Numaralı Dosya” da içeriğiyle çok önemli bir film.
Biçimiyle iddialı olmayan, tersine, sıradan bir polisiyenin (hatta bir televizyon dizisinin) akıcı klasik dilini tercih eden Dominik Moll, öncelikle bir geniş kitle sineması örneği gerçekleştirmeyi hedeflemiş. İyi ki de bu yolu seçmiş. Çünkü siyasilerden polislere, toplumbilimcilerden hâkim ve savcılara, avukatlardan gazetecilere kadar herkesin, milyonların izlemesinde yarar olan bir film “137 Numaralı Dosya”...
Alman kökenli Fransız yönetmen Dominik Moll yaşanmış bir olaydan yola çıkarak, gerçekleri çarpıtmadan, “polis şiddeti” konusunu siyasal, etik, toplumsal ve psikolojik boyutlarıyla derinlemesine işliyor.
“Sarı Yelekliler” hareketi sırasında, Aralık 2018’de Paris’te, Champs-Elysées caddesine yakın bir ara sokakta, silahlı beş polisten oluşan mobil tim, hiçbir grup içinde bulunmayan ve tehdit oluşturmayan iki gence, ellerindeki uzaklaştırıcı bombalarla 14 metre mesafeden ateş ederler. Gençlerden biri başından ağır yaralanarak olduğu yerde, sokak ortasına yığılıp kalır. Silah kullanan polislerden biri, ambulans çağırmak yerine, kanlar içinde hareketsiz yatan genci tekmeleyecektir...
Taşralı ailenin şikâyeti üzerine, polislerin polisi denilen denetim mekanizması devreye girer.
Kurumsal düzeyde yürütülen soruşturma ekibini yöneten kadın polisin (Léa Drucker) gerçeği ortaya çıkarma konusundaki kararlılığı sonucu, polislerin ve hiyerarşik sorumluların yalan söyledikleri; hiçbir meşru müdafaa durumu yokken orantısız şiddet uyguladıkları; üstelik, emir almadan ateş ettikleri; kurallara uymayan kovboylar gibi keyfi davrandıkları, görsel belgelerle kanıtlanır. Güvenlik kameraları ve herkesin cebindeki telefonlarla çektiği videolardan bazıları yadsınamaz delillerdir.
İki polis gözaltına alınır ama “Sarı Yelekliler” ayaklanması sırasında ülke kontrolünü bir süre kaybeden iktidar, kamu düzenini sağlamak için ihtiyaç duyduğu polis teşkilatını hoşnut etmek zorundadır.
Gözaltı kararı, yukarıdan gelen emirlerle, ertesi sabah hemen kaldırılır...
Fransa gibi hukuk devletinin hâlâ var olduğu, bağımsız adaletin sesini taviz vermeden duyurabildiği bir ülkede polis şiddeti (ya da benzer bir nitelemeyle devlet terörü), zaman zaman hukuk devletini bile susturabiliyorsa siz gelin, demokrasi ve hukuk devleti kavramlarının amaç değil araç olduğu coğrafyalardaki durumdan dehşete kapılmayın...
İyice uçuk bir dünya diktatörü çıksa da, yukarıda sözünü ettiğimiz filmlerin, küresel düzeyde tüm televizyon kanallarında ve sinemalarda aynı anda gösterilmesini emretse... Bir şeyler değişir mi?
Cumhuriyet
Yorum Ekle
Diğer Haberler
Karagöz’ün uzak akrabası Çin’de hayatta
Çin’in binlerce yıllık gölge kuklası sanatı, modern dünyada unutulmaya yüz tutsa da müzeler, festivaller ve genç sanatçıların ilgisiyle yeniden sahneye dönüyor. Gölgenin büyüsü, kadim kül...
Ünlü Oyuncu Aniden Hayatını Kaybetti!
"Fantastik Dörtlü" ve "Nip/Tuck projeleriyle tanınan Avustralyalı ünlü oyuncu Julian McMahon, ABD'nin Florida eyaletinde 56 yaşında aniden hayatını kaybetti. Oyuncunun, daha önce kamuoyun...
Sezen Aksu yok, Leonarda DiCaprio gelmiyor
30 Temmuz'da İstanbul'da konser verecek olan dünyaca ünlü şarkıcı Justin Timberlake'ın sanatçı Sezen Aksu ile aynı sahneyi paylaşacağı, oyuncu Leonardo DiCaprio'nun ise misafir olarak kon...
Şarkıcıların kazandığı para dudak uçuklattı
Türkiye'de 2 bin 432, yurt dışında 246 konser veren 70 şarkıcı, 2024 yılında konser satışlarından toplam 158 milyon euro ciro yaptı. Cem Adrian 8 milyon euro ciro ile zirvede yer aldı. Fo...
Güney Amerika çöllerinden İstanbul semalarına: Hermanos Gutiérrez
Afro-Küba cazının duayen ismi, 7 dalda Grammy ödüllü caz ikonu Chucho Valdés'in 1 Temmuz'da açılışını yaptığı 32. İstanbul Caz Festivali sahnesinde dün akşam, yarı İsviçre yarı Ekvadorlu ...
Şebnem Bozoklu, 'Üstsüz çalışıyorlar' diyerek film setini ifşa etti
Kızılcık Şerbeti dizisine veda eden Şebnem Bozoklu, yeni filmi Gelin Takımı 2 için kamera karşısına çekti. Bozoklu, 'Herkes üstsüz' diyerek setten bir görüntü paylaştı. Ünlü oyuncu Şebnem...
Kemal Sunal'ın ölümünün üstünden 25 yıl geçti
"Hababam Sınıfı", "Köyden İndim Şehire", "Mavi Boncuk", "Tosun Paşa" ve "Kapıcılar Kralı"nın da aralarında olduğu çok sayıda yapımda canlandırdığı iyi ve saf adam rolleriyle bugün bile he...
Emre Yusufi, Nilperi Şahinkaya'yı çabuk unuttu
Oyuncu Nilperi Şahinkaya ile heykeltıraş Emre Yusufi'nin 2019'da başlayan ilişkisi Aralık 2024'te bitmişti. Yusufi gönlünü Amerikalı modele kaptırdı. İlk oyunculuk deneyimini okul yılları...
Gassal’ın sesini İtalya’da duydular
AHMET Kural, “Gassal” dizisinde canlandırdığı Baki karakteriyle İtalya’da ödüle layık görüldü. Oyuncu, Italian Global Series Festival’de “uluslararası yarışma”nın “komedi” kategorisinde “...
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Harbiye’de Selda Bağcan coşkusu
Selda Bağcan, 2025 yaz turnesi kapsamında dün gece İstanbul Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu sahnesindeydi. Bayhan Müzik organizasyonuyla gerçekleşen konser, sanatçının sanat yaşa...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Gençsin ama risk altındasın, bu belirtiye dikkat!
Kardiyoloji Uzmanı Dr. Onur Yıldırım, hipertansiyonun yalnızca yaşlıları değil, genç bireyleri de tehdit ettiğini vurguladı. 40 yaş altındaki bireylerde hipertansiyon oranının yüzde 9 ila 22 arasında değiştiğini belirtti. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Onur Yıldırım, hipertansiyon ile ilgili açıklamada bulundu.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.